type='html'>
Selim Çoraklı
1990’lı yıllarda bir vakıfta yöneticilik yaparken bazı üniversitelerde okuyan gençleri toplar, evimde yemek verirdim. Bu gençler değişik cemaatlere mensup olurdu. Bu gençler kendi aidiyetlerini ifade etmek için değişik sıfatlar kullanırlardı. Kimi kendisine Nurcu, kimi Akıncı, kimi, Radikal İslamcı, kimi İrancı, kimi Ülkücü, kimi Alperen kimi de kendini cemaatler üstü sayardı. Bende bu yemeklerde aynı davanın mensubu olduğumuzu, birilerinin bizi bölüp daha rahat yönetebilmek için böyle parçalara ayırdığını ifade eder, bir ve beraber olmamız gerektiğini delilleriyle izah ederdim. Ne derece başarılı olabildim orasını Allah (cc) bilir. 
Ancak bu toplantılarda dikkatimi çeken önemli bir şey olurdu. Namaz vakti geldiğinde bazı gençler değişik mazeretler ileri sürerek bizimle beraber namaza durmazdı. Fakat sıra lafa geldi mi hiç biri İslamcılığına laf söyletmezdi. 
Yine böyle bir yemek sırasındaydık. Kendisini Radikal İslamcı olarak ifade eden gençlerin lideri konumunda bir genç vardı. Geçmiş gün galiba İnşaat Mühendisliğinde okuyordu. Yemekten sonra memleketin hassas bir dönemden geçtiğini ve gençlerin kendilerine çok dikkat etmeleri gerektiği konusunda kısa bir konuşma yapmıştım. Radikal İslamcı gencimiz heyecanlı bir şekilde sözümü kesmiş ve bizi pasiflikle suçlayarak şöyle bir soru sormuştu:
“Abi biz ne zaman kıyama kalkacağız?”
Genci yakından tanıyordum. Kredi Yurtlar kurumunun yurdunda kalıyordu ve Cuma dahil hemen neredeyse hiç namaz kılmıyordu. İnanan bir insanın en önemli ibadeti olan namaz hususunda lakayt olan bir Radikal İslamcı delikanlı İslam adına ne zaman kıyama kalkacağımızı soruyordu. 
Delikanlılık heyecanı içinde sorulan böyle bir soruya cevap vermenin zorluğu beni ister istemez cevap verirken esprili olmaya itmişti. İslami konularda henüz derinleşmemiş ve oldukça heyecanlı olan bu ve bunun gibi düşünen gençlere ders vermek için şöyle bir cevap vermiştim:
“Evet kardeşim! Ne zaman kıyama kalkacağız biliyor musun? Sen ne zaman sabah namazına eksiksiz kalkarsan o zaman!”
Aradan geçen zaman içerisinde bu soruyla değişik zaman ve zeminlerde birkaç defa daha karşılaştım ve inanın verdiğim cevap hiç değişmedi. Bu açıdan yıllar önce verdiğim aşağıdaki hükmün bugün de geçerli olduğu açıktır ve bunu söylerken büyük bir gönül rahatlığı içerisinde olduğumu belirtmek isterim:
“Daha doğru dürüst sabah namazına kalkamayan insanların insanlığa ve en büyük insanlık olan İslâmiyet’e yapabileceği hiçbir hizmet yoktur.”
Bugün maalesef değişim mekânlarda hızlı İslamcılarla karşılaşıyoruz. Ancak namaz vakti gelince çoğunun hiç oralı olmadıklarını görüyorum. 
“Lafa gelince İslami kimseye bırakmıyorsunuz ama namaz vakti gelince kılmıyorsunuz. Bu nasıl İslamcılık?” dediğimde ise şu aymazca sözle karşılaşıyorum:
“Namazın kazası olur, sohbetin olmaz. Biz burada İslami meseleleri tartışıyoruz. Namaz kılmasak ta olur.”
Gördünüz mü İslamcıyı?
Evet, böyle düşünenler İslamcıdır. Yani İslamiyet’i bir araç olarak kullananlar ya da daha doğru ifade ile İslam’dan geçinenlerdir. 
Bazı kartel medyası mensupları farkına varmadan “dinciler” diyorlar ya, bana göre tam isabet ediyorlar. 
Kendini Radikal İslamcı sayıp namaz kılmamanın adı İslamiyet’i istismar etmekten başka bir şey değildir. 
Aynı durum diğer İslami hizmet ettiğini söyleyen cemaatler içinde geçerlidir. 
Bir genç ben Alperen’im diyor ve namaz kılmıyorsa, o Alperenliği istismar ediyor demektir. 
Yine bir genç, katıldığı yürüyüşlerde, “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın”, “Ya Allah Bismillah Allah u Ekber” diye bağırdıktan sonra namaz vaktinde namazını kılmıyorsa yaptığı lafazanlıktan başka bir şey değildir. 
Namaz, imanın lazımı olan bir ibadettir. Allah (cc) kur’an’da namazla ilgili çok ciddi tahşidatlarda bulunarak kul olmanın namazdan geçtiğini belirtir. 
Kulluğun en büyük göstergesi de namazdır. “Şüphesiz namaz, mü’minler üzerine belirlenmiş vakitler için farz kılınmıştır.” (Nisa suresi, 103. ayet)
Peygamber Efendimiz (sav), “Şüphesiz namaz dinin direğidir. Kim ki namaz kıldı dini yapıldı, kim ki kılmadı dini yıkıldı.” buyurarak namazın dini ayakta tutan en sağlan direk olduğunu beyan etmiştir. 
Hadisten anlıyoruz ki, bir mü’min namazı hakkıyla kılmadıktan sonra ne ya¬parsa yapsın, kendi dinini ayakta tutamaz. Çünkü dinin direği oruç, zekât veya bir başka ibadet değildir; ancak namazdır. 
Böyle bir emri dinlemeyen yani namazı bilerek kılmayanlar direk olarak Allah’a (cc) isyan etmiş; hatta meydan okumuş olurlar. İnanan bir insanın böyle bir aymazlığa düşmesi düşünülemez. Ya iman zayıflığından ya da şeytana esir olmaktan kaynaklanan böyle bir durum inanan insan için büyük bir paradokstur. 
Namaz kılmamak Allah’ın (cc) değil, nefsin istek ve arzularına göre hareket etmektir. Allah (cc) kendi istek ve arzularına uyanların bu istek ve arzularını ilah edindiklerini beyan eder ve onların derecelerinin hayvanlardan daha aşağı olduğunu Furkan suresi 43 ve 44. ayetlerde şöyle belirtir.
“Kendi istek ve arzularını ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha da şaşkın ve aşağıdırlar.”
İslamiyet’i yaşamamak sadece namaz için geçerli değildir elbette. Hakkıyla namaz kılmayanın yanında, hakkıyla zekâtını vermeyen, hakkıyla infak etmeyen, hakkıyla cihad etmeyen içinde aynı şeyler geçerlidir. 
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir dinin mensuplarının her yer fakir kaynarken en lüks yerlerde gırtlaklarına kadar israfa batmaları da aynı şeydir. 
Başını örtmesine rağmen “Örtülü çıplak” olanlar ise bambaşka bir yazının konusu.. Ya adam gibi örtünmeli ya da örtü atılarak İslam’ın adı kirletilmemelidir diye düşünüyorum. 
Siyasi İslamcıların içine düştükleri paradoksu ise yazacak bilgisayar klavyesi bulamıyorum. Zira yapılan bunca istismara klavye bile dayanmaz. 
Bakıyorsun bir yandan adam muhafazakârım diyor, diğer yandan muhafazakârlığa aykırı her türlü herzeyi yemekten kaçınmıyor. Nizam-ı Alemciyim diyor; gündüz nizamcı takılırken akşamları alemden aleme koşuyor. 
Hülasa edersek, adam gibi inandığımızı yaşamalıyız diyorum. İnandığı gibi yaşamayanlar inançlarını istismar etmekten asla çekinmezler. Bugün inanıyorum deyip, inancını yaşamayan o kadar çok istismarcı var ki, bunların tümü maalesef piyasada İslamcı, dinci olarak geziyor. 
Şüphesiz Allah (cc) kendi dinini istismar edenlere hak ettikleri cezayı verecektir. Zira Allah (cc) imhal eder (mehil verir) ama asla ihmal etmez. 


View the Original article

0 yorum: